GECE 4:25’DE ÇALAN TELEFON
MURAT KORKMAZ - KÖŞE YAZISI
GECE 4:25’DE ÇALAN TELEFON
Düşünün, bir gece 4,25 de telefonunuz çalıyor. Ne hissedersiniz? O an insan haliyle korkuyor. Hele bir de gelen telefon memlekettense! O an aklıma direk birine bir şey olduğu gelmişti. Ancak böylesine büyük felaket haberi alacağımı asla tahmin edemezdim. Korkuyla açtığım o telefondan beklediğimden çok çok daha korkunç bir haber aldım.
“Enkaz altındayız. Ne olur yardım et!”
Telefondu açtığımda karşımdaki ses dayıma aitti; “Oğlum, burada çok büyük deprem oldu. Yer yerinden oynadı. Anneannen, çocuklar… Hepimiz enkaz altındayız. Ne olur yardım et!”
850 km uzakta elim kolum bağlanmış idi. Telefonun hemen ardından AFAD çağrı merkezini aradım. Bölgede büyük bir deprem olduğunu, ekiplerin yönlendirildiğini, fakat bölgedeki AFAD personellerinin de aileleriyle birlikte enkaz altında olduklarını belirttiler.
“Enkaz altındaki yakınlarımızla telefondan haberleştik”
Saat 4:40 gibi eşime dönüp arabaya battaniye, sıcak tutacak bir şeyler koy dediğimi ve hızlıca yola çıktığımı hatırlıyorum. Konya ovasında yoğun bir yağışı vardı. Yolda bizler gibi deprem bölgesine gitmeye çalışırken kaza yapan arabalar vardı. Kaza yapan araçlardan Adıyamanlı olduklarını öğrendiğimiz bir aileye de yardım etme imkanımız oldu. Zorlu koşullarda, endişe içerisinde, enkaz altındaki yakınlarımızdan haber almaya çalışarak yola devam ediyorduk. Ara ara telefonlaşıyorduk. Çok şükür ki ailemin altında kaldığı enkazda mucizevi bir yaşam alanı oluşmuş. Köy yeri olduğu için bir şekilde kurtulabilenler direk enkaz altında kalanları kurtarmak için çalışmaya başlamış. Gün doğumuyla birlikte enkaz içerisinde ışık sızmaya başlamış. O andan itibaren dayım büyük bir mücadele vermiş. Çıkmak için yönlerini tespit etmeye, doğru hareket etmeye çalışmışlar. Sabahın ilk ışıklarında enkazdan ilk olarak dayım çıkmış daha sonra da diğerlerini Allah’ın da yardımıyla kendi imkanlarıyla biz hala yoldayken çıkarmayı başarmışlar.
“Şehir resmen yok olmuştu”
Adana’ya vardığımızda yıkımın büyüklüğü ortaya çıkmaya başlamıştı. Karşı şeritten bölgeyi terk etmeye çalışan binlerce araç ve ortalarından çevre kentlerdeki hastanelere yaralıları yetiştirmeye çalışan ambulanslar sonu yokmuşçasına geçiyordu. Hatay’a vardığımızda saat 15:30 gibiydi afetin büyüklüğünün farkına vardık. İlerlemeye çalıştığımız yol resmen yerinden sökülmüş ve büyük yarıklar oluşmuştu. Kırıkhan’da yol kenarındaki enkazları gördüğümüzde her şeyin farkına tamamen vardık. İçimizdeki korkuyla Hatay Hassa Akbez Mahallesi’ne devam etmeye çalıştık.
Deprem bölgesine vardığımızda memleketimi tanımakta güçlük çektim. Antakya merkez, Defne’de gördüğümüz tablo daha da korkunçtu. Akrabalarımız, sevdiklerimiz, dostlarımız… evlerimiz dediğimiz enkazların altında can vermişlerdi. Koskocaman bir şehir resmen yok olmuştu.
“Burdurlular hiç tanımadıkları insanlara sahip çıktı”
Bu süreçte o kadar çok insanla tanıştım ki. Her biri farklı dostluklara dönüştü. İnsanlık kelimesi tam da böyle zor durumlarda devreye giriyor aslında. İnsanlar, ellerinde ne varsa onunla yardım etmeye çalıştılar. Evlerini arabalarını paylaştılar. Akrabalarımızı, dostlarımızı getirdik Burdur’a. Burdurlular görmedikleri bilmedikleri insanlara öyle bir sahip çıktılar ki. Evlerini verdiler, Evlerini döşediler, yerleştirdiler, sofralarını paylaştılar. Hepsinden Allah razı olsun hakları hiçbir şekilde ödenemez.
“120 Gün geçen mesai”
Depremin 5. Günüydü Hatay’dan getirdiğimiz akrabalarımızı Burdur’da evlere yerleştirdikten sonra Hatay’a yeniden görevli olarak gittim. Yıllarca sadece tatillerde gittiğimiz memlekete bu sefer görevli olarak gittim. Orada ortalama 120 gün kaldım. İl Özel İdaremiz, Burdur’dan gelen diğer kurumlarımız fedakârca çalıştılar. Gıda, çadır dağıttık, Konteynır kentlerin kurulmasında yardımcı olduk. Bölge esnafının bir an önce ayağa kalkması için dükkân yapımlarında Özel idaremiz büyük rol oynadı. Yıllardan beri Burdur’da beraber çalıştıklarımız ile bir şehir ayağa kalksın diye çaba sarf ediyorduk. Hakları asla ödenemez. Burdur olarak Bölge halkının kalplerinde güzel bir yer edindiklerine eminim.
“O hayatlar 21 metrekareye sığdı”
Devletimizin çalışmaları, ev inşaatları hızlı bir şekilde başlamıştı. İnsanlar geçici olarak Konteyner kentlere yerleşmişlerdi. Metrekarelerce büyüklüklerde olmasına rağmen ‘küçük, bize yetmiyor, daha büyüğünü almak için çalışıyoruz.’ dediğimiz o beton yapılardan, 21 metrekare büyüklükteki konteyner evlere taşınmıştı hayatlar. 21 metrekareye sığdırılmış o koca hayatlardan bazıları hala konteyner kentlerde sürdürülüyor ve yaşam bir şekilde devam ediyor.
6 Şubat depremleri bir kez daha gösterdi ki insan oğlu bu tarz doğal afetler için her zaman hazırlıklı ve bilinçli olmalı. 6 Şubat depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Bu zorlu süreci hep birlikte aşacağız.
Murat Korkmaz