Flaş Haber Yeni

 İSLAM  VE ENGELLİLER

 İSLAM  VE ENGELLİLER

Yüce Rabbimiz insanoğlunu varlık sahasına göndermiş, mükerrem bir varlık olarak, bütün yaratılmışların gözdesi kılmış ve yeryüzüne halife tayin etmiştir. Yüce Allah, (cc) “size şekil verdi ve şeklinizi en güzel surette yaptı.” (Teğabün Suresi, 3). “Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık” (Tin Suresi, 4) buyurarak yeryüzündeki bütün varlıklar içerisinde  insanın, fizyolojik ruhsal zihinsel  vb. yönden en mükemmel ve seçkin bir varlık olduğuna dikkatimizi çekmiştir. Mükerrem kılınan insanoğlu bilen, isteyen, irade sahibi, düşünen, konuşan, işiten, tedbir alan, hata yapan,  pişmanlık duyup tövbe edebilen ve yaptığı işi hikmetle yapabilen bir varlıktır.

Bununla birlikte Yüce Allah, (cc) insanın kendi katındaki değerinin, takva ölçüsüne ya da sorumluluklarının bilincinde olmasına göre (Hucurat Suresi, 13) belirleneceğini bildirmektedir. Yüce Yaratıcı, (cc) insana verdiği bütün bu kabiliyet ve donanımların ya da doğuştan itibaren insana vermiş olduğu yeteneklerin kendi katındaki değerini belirlemediğini, insanın kendi iradesiyle seçtiği, bilerek, isteyerek yaptığı davranışlarının, Allah (cc) katındaki değerini belirlediğini ortaya koymaktadır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sav)  de “Allah (cc) sizin suretlerinize ve servetlerinize bakmaz, fakat sizin kalplerinize ve amellerinize bakar” (Müslim, Birr, 34) buyurmuştur.

Kur'an'ı Kerime göre şüphesiz insan onurlu, şerefli bir varlıktır. (İsra Suresi,70)

Elbette İnsanın engelli olması bu temel kuralı değiştirmez. Engelli olsun olmasın her insan Allah katında değerlidir. İnsanlar indinde de saygıya layıktır. Bir gerçeğin de altını çizmek gerekiyor.  Yüce Rabbimiz  “Allah (cc) size kolaylık diler, güçlük dilemez.” (Bakara Suresi, 185) yine “Allah (cc), bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle sorumlu kılar,” (Bakara Suresi,286) buyurarak, her insanın gücü ölçüsünde sorumlu olduğunu, gücünü kapasitesini aşan davranış ve eylemlerden sorumlu olmadığını belirtiyor. Yine bu anlamda Yüce Rabbimiz mazereti olanlardan sorumluluğunun kaldırıldığını beyan ediyor.  “Gözü görmeyene zorlama yoktur , topala zorlama yoktur,hastaya zorlama yoktur.” buyuruyor. (Fetih Suresi, 17)

İnsanoğlu ömür sermayesini harcarken tabiidir ki pek çok hadiselerle karşılaşır. Bazen başarı ve mutluluklar bazen sıkıntı ve zorluklarla karşılaşabilir.  Bazen sabretmesi gereken durumlarla karşılaşabilir. Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de vücudunu kaplayan ağır bir deri hastalığına yakalanan ve uzun yıllar buna sabreden Eyüp (as) ı bize örnek olarak anlatır. Eyüp (as) ın sabrını, metanetini, haline şükredişini, Hakk'a yönelişini dikkatlerimize sunar.

Peygamberimiz, (sav) insanın yaşamı boyunca karşılaştığı zorluklar dolayısıyla sabrı ve metaneti kuşanmasının mutlaka bir karşılığının olduğunu bildiriyor. “Mümin kişiye bir yorgunluk. bir hastalık, bir üzüntü, bir keder, hatta ayağına batan bir diken dahi olsa Allah (cc) bunları onun günahlarına kefaret kılar.” (Buhari, Merda, 1. Müslim, Birr, 52.) buyuruyor. Yine bir Kutsi Hadiste şöyle buyrulur: “Ben kulumu dünyada - iki gözünü kastederek- iki sevgilisini aldığımda buna sabrederse katımda (indi ilahide) karşılığı ancak cennettir.” (Tirmizi Zühd, 57).

Bu nedenle Cenab-ı Hak kullarının, özellikle de engelli kullarının incitilmesine asla razı olmaz. Sevgili Peygamberimiz (sav) bizzat kendisi engelli sahabe Abdullah İbni Ümmü Mektum hakkında Cenab-ı Hak tarafından uyarılmıştır. Peygamberimiz (sav)  Mekke'nin ileri gelenlerini İslam'a davet ediyor, onların İslam'ı kabul etmeleri için büyük gayret gösteriyordu. Yine böyle bir tebliğ çalışmasında Peygamber Efendimiz (sav) Ümeyye Bin Halef ile konuşurken Abdullah İbni Ümmü Mektum gelerek Peygamberimizden kendisine Kur'an'dan  ayet okumasını ister. “Ey Allah (cc)'ın Peygamberi Allah (cc)'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret” der. Peygamberimiz (sav) sözünün kesilmesinden hoşlanmaz yüzünü ekşitir, diğerleri ile konuşmaya devam eder. Fakat Peygamber (sav) daha sözünü bitirir bitirmez, oradan ayrılacağı sırada vahiy gelir. Abese Suresinin konu ile ilgili  şu ayeti kerimeleri nazil olur.

Yüzünü ekşitti ve sırtını döndü,Yanına o âmâ geldi diye. Nereden biliyorsun, belki o senden öğrenecekleriyle temizlenip arınacaktı? Yahut düşünüp öğüt alacaktı da, bu öğüt ona fayda verecekti? Fakat kendisini ihtiyaçsız görüp seni dinlemeye tenezzül etmeyene gelince, belki müslüman olur diye sen ona yöneliyorsun. Halbuki onun İslâm’a girip arınmamasından dolayı sana bir sorumluluk yoktur.  Öte yandan, sana büyük bir istekle koşarak gelen,  üstelik Allah’a karşı saygı ve korkuyla dopdolu olarak gelmişken, Sen ona gereken alakayı göstermiyorsun! (Abese Suresi.1-10)

Aslında bu durum göstermektedir ki,  Kur'an-ı Kerim'e göre Allah (cc) katında engelli de olsa Hakkı gören kişi sağlam görünümlü olduğu halde Hakkı görmeyen kişiden daha değerli olduğu gerçeğini ayan beyan ortaya koyuyor.

Nitekim Peygamberimiz (sav) bu olaydan sonra, Abdullah ibni Ümmü Mektum’un her zaman değerini bilmiş,  her yerde kendisini “Ey kendisi hakkında Rabbimin beni uyardığı kimse. Merhaba” diyerek iltifatta bulunmuştur. Aslında Peygamberimizin (sav) her zaman böyle değer verip iltifat yapmak gibi bir zorunluluğu elbette söz konusu olmayabilir. Ancak Efendimiz, (sav) sahabe arasında, engelli bireylere karşı bir bilinç oluşmasını arzulamıştır. Sadece Ümmü Mektuma değil diğer engelli sahabelere, bakıma muhtaç olanlara ve yaşlılara karşı da aynı şekilde bilinç oluşturmaya gayret etmiştir.

Yine Medine'den ayrıldığı zamanlarda yerine Ümmü Mektumu vekil tayin etmiştir. Itbân b. Mâlik âmâ  ve  fiziksel engelli olduğu halde kavmine imamlık yapmasına izin vermiştir. Yine fiziksel engelli sahabi Muaz bin. Cebeli  Yemene Vali olarak tayin etmiştir.(DİA).

Peygamber  (sav)onlarca engelli sahabi ile ilgilenmiş onlara değerli olduklarını hissettirmiştir. Onların toplumun bir parçası olarak topluma karışmasını teşvik etmiştir. Mesela bunlardan birisi Zahir bin Haram adlı sahabedir. Zahir kısa boylu ve çirkin görünümlü toplumdan adeta tecrit edilmiş birisidir. Fakat Resulullah'ı (sav) çok sever çölde yetiştirdiği mahsulden Peygamberimize hediye getirirdi. Bir gün Peygamberimiz onu pazarda getirdiği mahsulü satarken arkasından yaklaştı. ve elleriyle gözlerini kapattı. Bu köleyi kim almak ister diye yanındakilere seslendi.

Zahir, nihayetinde kendisini tutanın Peygamberimiz olduğunu öğrenince sırtını  Peygamberimize yaslayarak “şu halde beni değersiz biri olarak görüyorsun”demişti de bunun üzerine Peygamberimiz “Hayır sen Allah (cc) katında çok değerlisin” buyurmuştu. (Müsned. Lll, 161). Yine Peygamberimiz (sav) onu gördüğünde, “Zahir bizim köylümüz biz de onun şehirlisiyiz” diye iltifat ederdi. Zahir köyüne dönmek istediğinde Resul-i Ekrem (sav) de onun ihtiyaçlarını karşılardı. (DİA).

Netice itibariyle Allah Resulünün  (sav) örnekliğinde hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda engelli kardeşlerimizin hayatını kolaylaştırmak dinimizin emridir.  Peygamberimiz, (sav): “Amaya rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları şekilde anlatman, ihtiyacı olanın ihtiyacını karşılaması için yol göstermen, derman arayan dertlilere yardım etmen, konuşmak da güçlük çekenin meramını ifade edivermen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir.”  (Müsned, V,154) buyurmuştur.

Dolayısıyla aslında hem engelli kardeşlerimize hem de onlarla ilgilenmek durumunda olan aile ve yakınlarına manevi destek sağlayacak, onlara yaşam sevinci verecek en önemli kaynağın dinimiz olduğunu da ifade etmeliyiz. Ayrıca dinimize göre engelli bireyler de yakınlarına ve topluma emanettir. İtina ile korunması, kollanması, emanete riayet edilmesi gerekir.

Bu bakımdan engellilerin sahih dini bilgiye ulaşmaları da kolaylaştırılmalı hayatın her alanında engelli kardeşlerimize destek olunmalı onların kalplerine yaşam sevinci aşılanmalıdır. Her insanın bir engelli adayı olduğu gerçeğini de göz ardı etmeden, Allah (cc) katındaki asıl engelliliğin fiziki yönden eksikliklerin olmadığı insanların manevi değerlerini kaybetmesi olduğu gerçeğini de asla unutmamalıyız.

Toplumumuzun büyük bir çoğunluğunu oluşturan   engelliler  ve  dezavantajlı kesimler  başta olmak üzere,  tüm fertlerin huzur içerisinde yaşadığı müreffeh bir toplum olması temennisiyle...

Burdur İl Müftülüğü Köşe Yazısı