DÜNYA YETİMLER GÜNÜ

İnsani Yardım Vakfı (İHH), insanlığın dikkatini dünyadaki yetimlere çekmek amacıyla 'Dünya Yetimler Günü' kutlanmasını teklif etmiş ve İslam İşbirliği Teşkilatı da vakfın bu teklifini kabul ederek her yıl Ramazan ayının 15. gününü 'Dünya Yetimler Günü' olarak kabul etmiştir.
Yüce Allah’ın bütün fiilleri bir hikmete, bir sebebe bağlı olarak tecelli etmektedir. O, hikmeti gereği insanları farklı farklı imkân ve özellikte yaratmıştır. Bu sebeple toplumda zengin-fakir; kadın-erkek; hasta-sağlıklı; yetim-yetim olmayan; güçlü-zayıf, vb. İnsanlar her zaman olagelmiştir. Yüce Allah, anne-baba şefkatinden mahrum ettiği yetimleri; maddî manevi ve fizikî yönden eksik bıraktığı kimseleri dünyada yalnız bırakmamış, emirleriyle koruması altına almış ve onlar için özel hükümler koymuştur.
İslâmiyet, yetimlerin himâye edilmesine ve onlara bakılmasına çok fazla önem vermiştir. Bu sebeple dinimiz onların imkân nispetinde aile içerisinde barındırılmasını ve diğer çocuklara gösterilen sevgi, şefkat ve merhametin onlara da gösterilmesini emretmiştir. Himâye, bakım, terbiye ve malların korunmasına yönelik pek çok tedbir almış ve açıklamalarda da bulunmuştur. Kur’an-ı Kerim’in 21 yerinde doğrudan veya dolaylı olarak, yetimlerin gözetilmesi emredilmektedir. Kur'ân-ı Kerim, Mekke'de nâzil olmaya başladığı ilk yıllardan itibaren yetim meselesini ele almıştır. Hatta ilk vahiylerde -Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e kendisinin de yetim olduğu hatırlatılarak- yetimlere iyi muâmele yapılması emredilmiştir.
Bu konuda, Duha suresinde "Rabbin, bir yetim olduğunu bilip de seni barındırmadı mı? O halde yetime gelince, sakın onu hor görme…" (Duhâ, 6-9) buyrulmaktadır. Cenâb-ı Hak bu âyet-i kerîme ile; "Ben seni nasıl yetim bulup çeşitli vesilelerle koruyup muhafaza ettimse, sen de buna karşılık, diğer yetimlere sahip çık! Onların derdiyle ilgilen, sıkıntılarını hallet!.." demek istemiştir.
Mâûn Sûresi'nde ise yetime yapılan kötü muâmele bir nevî "dini inkâr" olarak nitelendirilir; "Ey Muhammed! Dini yalan sayanı gördün mü? "İşte o tip kimseler yetimi itip kakarlar.""Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen de odur." (Mâûn, 1-3)
Yetimi sadece yeme-içme, giyim-kuşam gibi ihtiyaçları karşılanması yeterli değildir, aynı zamanda ona sevgi, şefkat ve merhamet iyilikle davranmak da gerekir. Maddî veya mânevî eziyete mâruz kalır, maddi ve manevi ihtiyaçları karşılanmaz ise bu tür barınma onun için zulüm-haksızlık hâline dönüşebilir.
Peygamber efendimiz (s.a.v) bu konuda şöyle ifade eder;
“Müslümanların en hayırlı evleri, yetime ikram ve itibar edilen ev, en kötü evleri de yetime kötülük ve eziyet edilen evlerdir.” (İbn Mâce, Edeb, 6, hadis no:3679.)
Yetimlerin ve kimsesiz çocukların himayesi, bakımı çok önemlidir. Sevgiden, sıcak aile ortamından uzak olarak, sokakta kendi kendine veya çok zayıf bir ilgi ile yetişecek insanlar, mutsuz bir hayat yaşayacaklardır. Bu sebeple dinimiz, onların mümkün olduğu kadar aile içerisinde barındırılmalarını ve diğer çocuklara gösterilen şefkatin, onlara da gösterilmesini emreder.
Yetime yapılan iyiliğin karşılığında cennetin kazanılacağını Peygamberimiz (s.a.v) şöyle dile getirmektedir:
“Bir kimse, Müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak, yedirip içirmek üzere (evine) götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Yüce Allah onu mutlaka cennete koyar.” ( Tirmizi, Birr, 14)
Yine Rasulullâh (s.a.v) yetimlerin maddî ve mânevî sıkıntılarına katlanarak onları güzel bir şekilde yetiştirenlerin cennette kendisine komşu olacağını haber vermektedir.
Sehl İbni Sa`d (ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v): “Ben ve yetimi himâye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız” buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını, aralarını biraz aralayarak, gösterdi. (Buhârî, Edeb 24. R.S. 264)
Rasulullâh (s.a.v) "Kim üç yetimi yetiştirir, nafakasını temin ederse, sanki ömür boyu geceleri namaz kılmış, gündüzleri oruç tutmuş ve sabahtan akşama yalın kılıç yolunda cihad etmiş gibi sevap alır. Kezâ, ben ve o, şu iki parmak gibi cennette kardeş oluruz." buyurmuş ve ardından şehâdet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırmıştır." (İbn Mâce, Edeb, 6, hadis no:3680.)
Cennete girebilmek, şüphesiz büyük mutluluktur. Ama Rasûlullâh'a cennette komşu olabilmek bundan daha üstündür. Cenneti yaratan ve oradaki üstün makamları bazı iyilikleri yapanlara ayıran Allah Teâlâ, sevgili Rasûlüne komşu olma bahtiyarlığını, yetimleri koruyanlara lütfetmiştir.
Yetime sahip çıkanlar, toplumun bir açığını kapamış, bir yarasını sarmış; kısaca insan olmanın sorumluluğunu duymuş olurlar. Hayatın zorluklarının bir kimseyi ezmesine mâni olanlar, muhakkak hadis-i şeriflerin vaad ettiği hesapsız mükafatı kazanırlar:
Şu hâlde yüreğinden kopup gelen derin bir şefkat duygusuyla bir yetimi kucaklayıp bağrına basan, ona yalnızlığını ve yetimliğini unutturmaya çalışan bir kimse, ilâhî rahmet sağanağı altında yıkanmış ve günahlarından arınmış olmaktadır. Zira yetime gösterilecek iyi muamelenin dünya hayatında kalp huzuruyla yaşamak için önemli bir vesile olduğu unutulmamalıdır.
Peygamber Efendimiz, kalbinin katılığından şikâyet eden bir sahâbîye:
"Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan; fakiri doyur, yetimin başını okşa! tavsiyesinde bulunmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v) söz ve tavsiyeleri yanında uygulamalarıyla da bizler için güzel bir örnek olmuştur.
Mesela; Mescid-i Nebevî'nin inşâ edildiği arsa, Ensar'dan iki yetime aitti. Bu iki yetim arsayı mescid yapılması için hibe etmek istemişler, ancak Hz Peygamber bunu kabul etmemiş ve bedelini ödemiştir.
Yine Rasulullâh (s.a.v) Mûte savaşında Cafer b. Ebî Tâlib'in şehâdetini duyunca, hemen onun evine koşmuş, gözyaşları içinde çocuklarını bağrına basıp koklamış, sonra da bu aileyle yakından ilgilenmiştir.
Ashâb-ı kiramdan Abdullah b. Ömer -radıyallâhu anhümâ- sofrasında herhangi bir yetim çocuk olmaksızın yemek yememeyi âdet edinmişti.
İşte sahâbîler, yalnız yetimlerin haklarını kendilerine vermekle, onları muhafaza etmekle kalmamış; onları her zaman korumayı ve himâyeyi bir görev bildiklerini tam mânâsıyla ispat etmişlerdir.
Yetimin istikbalinin de düşünülmesi gerekir.
İslâm'a göre, yetim malı yemek kesinlikle haramdır ve büyük günahlardan birisidir.
Allah, yetimlerin malını haksız yere yemenin korkunç cezasını şöyle dile getirmektedir:
Ergenlik çağlarına ulaşıncaya (kendi malına sahiplik edecek çağa gelinceye) dek, himâyeniz altında bulunan yetimlerin mal varlığına onu ancak ve ancak en âdilane ve en güzel biçimde değerlendirmek amacıyla yaklaşın!.”(En’âm 6/152)
“Muhakkak ki yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, kesinlikle karınlarına ateş dolduruyorlar. Onlar, alev alev yanan bir ateşe girecekler.” (Nisâ, 4/10)
Peygamber Efendimizi ise, hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Siz. (fertlerin ve milletlerin mahvolmasına sebep olan) helâk edici yedi günahtan sakınınız!" Ashabı kirâm: "Yâ Rasûlüllah! Bunlar hangileridir ? "diye sorunca, Peygamberimiz: "Âllah'a şirk (ortak koşmak), büyü yapmak, Allah Teâlâ'nın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmek-haklı olarak öldürülen müstesna-; tefecilik; yetim malı yemek; düşman ile savaşırken kaçmak; evli ve hiç bir şeyden haberi olmayan namuslu bir kadına zinâ isnâd ve iftira etmektir" buyurmuşlardır (Riyâzü's-Sâlihîn Terc, III, 184).
Demek ki, yetim malı yemek, insanları ve toplumları mahvedici büyük günahlardan birisidir. Akıl ve mantık ölçüsünde düşünüldüğü takdirde de, yetim malı yemenin ne kadar kötü olduğu açık bir şekilde anlaşılabilir. Yetim malı yemek ne kadar kötü ve büyük günah ise, onları korumak da o derecede sevaptır ve hayırlı bir iştir. Onun için her insanın çevresinde bulunan yetim ve öksüzleri görüp gözetmesi onları ve mallarını koruması dînî ve aynı zamanda insânî bir görevidir Anası-babası ölmüş, küçük yaşta ve bakıma muhtaç bir vaziyette kalmış, henüz kendisine miras kalan malı çekip-çeviremeyecek ve çaresiz bir durumda olan yetimin malını yiyenlerin, öbür dünyada da büyük cezaya çarptırılacakları âyetlerde ve hadîslerde açıklanmıştır.
Bu vesileyle, hiçbir çocuğun öksüz ve yetim kalmamasını Yüce Allah’tan niyaz ediyor; tüm yetim ve öksüz yavrularımıza sağlıklı, başarılı, mutlu ve huzurlu bir hayat diliyorum. Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Burdur İl Müftülüğü Köşe Yazısı