Flaş Haber Yeni

"BİR HİLAL UĞRUNA" ADANMIŞ ÖMÜR: MEHMET AKİF ERSOY

Kaleminden çıkan satırlarla, Türk milletinin istiklal mücadelesine adını altın harflerle yazdıran Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı'nın kabulünün 104. yıl dönümünde anılıyor.

İstanbul Fatih'teki Sarıgüzel Mahallesi'nde 20 Aralık 1873'te dünyaya gelen Ersoy, eğitim hayatına 4 yaşında ilçedeki Emir Buhari Mahalle Mektebinde başladı.

Üç yıl süren eğitiminin ardından Fatih İbtidaisine geçen ve babasından Arapça ders almaya başlayan Ersoy, eğitimini Fatih Merkez Rüştiyesinde sürdürdü.

Fatih Camisi'ndeki Farsça derslerini de takip eden Ersoy, eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızcada hep birinci oldu.

Mehmet Akif, rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885'te dönemin gözde okullarından Mülkiye İdadisine kaydoldu.

Ancak 1888'de babasını kaybetmesi ve sonraki yıl evlerinin yanmasıyla okulu bırakmak zorunda kaldı.

O yıllarda yeni açılan ilk sivil veteriner yüksekokulu Ziraat ve Baytar Mektebine kaydolan Ersoy, baytarlık bölümünü 1893'te birincilikle bitirmesinin ardından Ziraat Bakanlığında memur olarak işe başladı.

İstiklal Marşı'nın yazarı olarak "Milli Şair" ünvanını aldı

Mehmet Akif, hayatında büyük etkisi bulunan 2. Meşrutiyet'in ilanının ardından arkadaşlarının çıkardığı Sırat-ı Müstakim dergisinde başyazar oldu. Dergi daha sonra "Sebilü'r-Reşad" adını alırken, Ersoy'un hemen hemen bütün şiir ve yazıları dergide yayımlandı.

1914'te Teşkilat-ı Mahsusaya giren ve görevi sebebiyle pek çok farklı ülkeye giden Ersoy, Kurtuluş Savaşı'nın başlamasıyla Anadolu'ya dönerek halkı örgütleme faaliyetlerinde bulundu. TBMM'nin açılışının ertesi günü Ankara'ya giden Ersoy, Milli Mücadele'ye katıldı.

Birinci Meclis'te 1920-1922 yıllarında Burdur milletvekili olarak yer alan Ersoy, 1921'de Ankara'da Taceddin Dergahı'na yerleşti.

O dönem düzenlenen ulusal marş yarışmasına katılan Mehmet Akif'in orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı, 17 Şubat'ta Sırat-ı Müstakim ve Hakimiyet-i Milliye'de yayımlandı.

Akif'e "İstiklal Şairi" ve "Milli Şair" ünvanlarını kazandıran İstiklal Marşı, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey tarafından Meclis kürsüsünden okunduktan sonra, 12 Mart 1921'te milli marş olarak kabul edildi.

Akif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer (Kızılay) bünyesinde, kadın ile çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar'ül Mesai vakfına bağışladı.

Mehmet Akif ve İstanbul

Mehmet Akif, yaşamı boyunca İstanbul'da Fatih, Eyüp, Beyazıt, Halkalı, Beyoğlu, Üsküdar, Eminönü ve Kadıköy gibi semtlerde vaktini geçirdi.

Ersoy, bir dönem Beylerbeyi'ndeki Boğaz'a nazır köşkte yaşadı. Bugün özel mülk olarak kullanılan köşkte, burada Ersoy'un yaşadığına dair bir levha yer alıyor.

Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi de Ersoy'un hayatında önemli yer edindi. İşgal zamanı İstanbul'dan Anadolu'ya geçmek isteyen Ersoy, Karakol Cemiyetinin girişimiyle önce burada misafir olarak kaldı, ardından Anadolu'ya yolculuğu başladı.

Ölümünden kısa süre önce yurt dışından Türkiye'ye dönen Ersoy, İstanbul'daki son günlerini ise İstiklal Caddesi'ndeki Mısır Apartmanı'nda geçirdi. Apartmanın 4. katındaki daire bugün "Mehmet Akif Ersoy Hatıra Evi" olarak ziyaretçilerini ağırlıyor.

Ersoy'un İstiklal Marşı'nı kaleme aldığı Ankara'daki Taceddin Dergahı da şairin İstanbul ile bağı nedeniyle 2011'de Bağcılar Belediyesinin girişimleriyle kente taşındı.

Başkentteki tarihi yapının birebir ölçüleriyle inşa edilen Taceddin Dergahı Mehmet Akif Ersoy Müzesi, 63'ü orijinal olmak üzere 237 esere ev sahipliği yapıyor.

27 Aralık 1936'a ebediyete irtihal eden Ersoy'un cenazesi, Beyazıt Camisi'nde kılınan namazın ardından Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.

"İstanbul'un fakir mahallelerini ziyaret eder, halkın sorunlarını dinlerdi"

Öte yandan, Ersoy'un, İstanbul'un tarihi semtlerinde geçen çocukluğu ve gençliği, bu dönemde edindiği kültürel birikim, onun milli ve manevi değerleri ön planda tutan bir şair ve düşünür olmasında büyük rol oynadı.

Tarihçi ve yazar Mehmet Dilbaz, AA muhabirine, Ersoy'un eserlerini yazarken kullandığı İstanbul'un farklı mekanlarının, onun düşünce dünyasını ve edebi üretimini besleyen yerler olduğunu söyledi.

Dilbaz, Ersoy'un eserlerini en çok Halkalı Baytar Mektebi, Fatih Camisi ve çevresi, Beyazıt Kütüphanesi, Eyüpsultan Camisi ve evindeki çalışma odalarında yazdığını belirtti.

Akif'in İstanbul'daki gündelik yaşamının, disiplinli, çalışkan ve düşünce dolu bir hayatın izlerini taşıdığını ifade eden Dilbaz, "Onun yaşam tarzı hem mesleki hem de edebi kimliğini yansıtan bir denge üzerine kuruluydu. Sabahları erken saatlerde uyanır, namazını kılar ve güne düşünerek başlardı. Sabah saatlerini genellikle kitap okumak, şiir yazmak veya ders çalışmak için kullanırdı." dedi.

Dilbaz, Akif'in gün içinde vakit buldukça edebi ve ilmi çalışmalarına zaman ayırdığını, özellikle Beyazıt Kütüphanesi ve Sahaflar Çarşısı'na sık sık uğradığını, Fatih ve Eyüpsultan camilerinde de cemaatle namaz kılmaya gittiğini söyledi.

Akif'in ailesine de bağlı olduğunu, dostlarıyla genellikle kıraathanelerde ve evinde buluştuğunu belirten Dilbaz, şunları kaydetti:

"Bu buluşmalarda edebiyat, siyaset ve toplumsal meseleler üzerine derin sohbetler yapılırdı. Akif, dönemin edebiyatçıları ve aydınlarıyla sık sık bir araya gelirdi. Beyazıt ve Fatih'teki kıraathaneler, bu buluşmaların en önemli mekanlarıydı. Bu toplantılarda şiirlerini okur, fikir alışverişinde bulunur ve toplumsal meseleleri tartışırdı. Akif, yürüyüş yapmayı seven bir insandı. Özellikle Haliç kıyıları, Eyüp ve Fatih gibi semtlerde gezinti yaparak düşüncelerini toparlardı. Gündelik yaşamında toplumsal meselelere büyük bir ilgi gösterirdi. İstanbul'un fakir mahallelerini ziyaret eder, halkın sorunlarını dinler ve bu konularda çözümler üretmeye çalışırdı."

Akif'in düşünce dünyasının şekillenmesinde İstanbul'un derin etkisi olduğuna dikkati çeken Dilbaz, "Şehrin tarihi, kültürel, manevi ve toplumsal dokusu, onun hem bir şair hem de bir aydın olarak kimliğini besledi. İstanbul'un işgali ise onun vatan sevgisini ve direniş ruhunu daha da güçlendirdi. Akif'in eserlerindeki derinlik, samimiyet ve toplumsal duyarlılık, büyük ölçüde İstanbul'un etkisiyle şekillenmiştir." ifadelerini kullandı.

"Akif İstanbul'da yaşayan, İstanbul'da büyüyen bir insan"

Emekli akademisyen ve yazar Prof. Dr. Mustafa İsmet Uzun da Akif'in İstanbul'un 5-6 farklı semtinde ikamet ettiğini ancak ana merkezinin çoğu zaman Fatih olduğunu, bunun dışında Topkapı, Hırka-i Şerif, Bakırköy, Çengelköy, Beylerbeyi ve Üsküdar gibi yerlerde de yaşadığını söyledi.

Akif'in Fatih'te büyümesinin, karakterini ve ilmi yönünü şekillendirdiğine dikkati çeken Uzun, şairin bu bölgede güçlü bir dini ve kültürel çevrede yetiştiğini, disiplinli mizacıyla öne çıktığını belirtti.

Uzun, "Onun bir Osmanlı beyefendisi olup olmadığı konusunda bazı tereddütlerim oldu. İstanbul beyefendisi dediğimiz insanların çoğu cemiyetin orta tabakasının üstünden insanlar. Mehmet Akif de İstanbul'da yaşayan, İstanbul'da büyüyen bir insan. Bunun üzerine biz Akif'e 'İstanbul çocuğu' deme ihtiyacını duyduk. Bu, onu daha iyi ifade eder." dedi.

Ersoy'un sözünün eri ve disiplinli olmasıyla ön plana çıktığını dile getiren Ersoy, şöyle konuştu:

"Bir randevu verdi mi, o randevuya gitmemesi ancak kendi ölümü sebebiyle olur. Bu kendi sözüdür. Mesela Ankara'da bir arkadaşı onu ziyarete geliyor. O Meclisteyken Ankara'dan ayrılması icap ediyor. Arkadaşına güle güle diyemediği için arkasından hızlıca yürüyerek 3 saat gidiyor, onu bir yerde yakalıyor ve 'Güle güle, kusura bakma benim Meclisteki işim uzadı.' diyor. Şimdi bu bugünkü şartlarda da pek yapılacak bir şey değil."

AA