TÜRK MUTFAĞI HAFTASI, TARHANA ÇORBASIYLA BAŞLADI
Vali Arslantaş, “Türk Mutfağı Haftası ile bu kadim mutfağın hikâyesinin, tüm derinliği ile tanıtılması hedeflenmektedir.”
21-27 Mayıs Türk Mutfağı Haftası açılış programı, bugün Burdur Valisi Ali Arslantaş’ın katılımlarıyla Öğretmenevi bahçesinde yapıldı. Program kapsamında ilk olarak açılan stantları gezen Vali Arslantaş ve beraberindeki protokol üyeleri, daha sonra öğrencilerle birlikte tarhana çorbası içti. Burdur Lokantacılar ve Pastacılar Odası Başkanlığı tarafından yapılan ikramda öğrencilerle birlikte sıraya girerek çorbalarını alan protokol üyeleri öğrencilerle tek tek ilgilenerek onlarla sohbet etti.
HAFTA BOYUNCA İKRAMLAR VAR
Türk mutfağı haftası boyunca Burdur Öğretmenevi bahçesinde burdur mutfak kültürüne ait çeşitli lezzetlerin ikram edileceği bildirildi. Hafta boyunca ayrıca kadın girişimciler ve kooperatifler tarafından yöremize özgü yemek ve yiyecekler tanıtılarak satışları yapılacak. Programlar kapsamında ilk olarak bugün Burdur Lokantacılar ve Pastacılar Odası Başkanlığı tarafından tarhana çorbası ikramı yapıldı. Yarn, MAKÜ tarafından lokma, pişi ve ayran dağıtımı, Çarşamba günü Burdur Belediye Başkanlığı Ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından aşure dağıtımı, Perşembe günü ise İl Özel İdaresi tarafından peynirli pide ikramlarında bulunulacak. Türk Mutfağı Haftası programları Cuma günü Burdur Kültür Merkezinde yapılacak olan etkinliklerle sona erecek. Cuma günü, ‘Türk mutfağının turizmdeki yeri ve Burdur mutfağı’ konulu bir panel yapılacak. Panele müteakip müzik dinletisi ve kokteyl düzenlenecek.
“DÜNYA MUTFAĞI KONUMUNDADIR”
Türk Mutfağı Haftası etkinlikleri açılışında konuşan, Vali Arslantaş, “Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin öncülüğünde ve Cumhurbaşkanlığımızın himayesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığımızca 21-27 Mayıs tarihleri arası Türk Mutfağı Haftası olarak ilan edilmiş ve hayata geçirilmiştir. Türk Mutfağı Haftası ile Türk mutfağının zenginliğinin, ulusal ve uluslararası alanda tanıtılması amaçlanmaktadır. Anadolu’nun binlerce yıl öncesine uzanan köklü tarihinden beslenen Türk yemekleri, sağlıklı, yaratıcı ve sürdürülebilir yapısıyla ön plana çıkmaktadır. Selçuklu ve Osmanlı saraylarında, sayısız medeniyetle etkileşim kurarak şekillenen Türk lezzetleri, engin bir kültürel birikimi günümüze taşıyor. Ürünlerin her bir parçası kullanılarak, boşa harcanmadan hazırlanan yemeklerle süslenen masalar, ekolojik açıdan da sürdürülebilir olan bir lezzet geleneğini gözler önüne seriyor. Birçok beslenme için sınırsız seçenekler sunan Türk mutfağı, aynı zamanda tüm yeme içme trendlerine cevap verecek potansiyele sahip bir dünya mutfağı konumundadır. Türk yemekleri, verimli topraklarda yetişen kaliteli tohumlardan elde edilen yerel malzemelerle ve zengin bir doğanın ürünü olan çok çeşitli sebze ve meyvelerle hazırlanmaktadır. Bu zengin mutfak, her biri asırları aşan bilgi birikiminin yansıması olan dillere destan tatlarını sunarken de geleneklerin ve bu alandaki kültürün de gelecek kuşaklara aktarımını sağlıyor. Bu kapsamda, 21-27 Mayıs tarihleri arasında, tüm dünyadaki Türkiye Büyükelçiliklerinde ve ülkemizde kutlanacak olan Türk Mutfağı Haftası ile bu kadim mutfağın hikayesi, tüm derinliği ile tanıtılması hedeflenmektedir.
“TATMİNİN EN KEYİFLİ YOLU SOFRALARIMIZDIR”
Yüce yaratıcı insanoğlunun prospektüsü olarak gönderdiği Kuran-ı kerim Abese suresi 24. Ayette “İnsan yediğine düşünerek bir baksın.” buyurmuştur. Töremiz ve geleneğimiz bize insanın yediğine benzeyeceğini salık vermektedir. Bizler at sırtında gaza peşinde koşarken, attan inmeden beslenme ihtiyacını gidermek için sağrı ile eğer arasına kurutulmuş et koyan dedelerin torunlarıyız. Aslen Türk olmalarına rağmen Manihaizm’i seçen ve bu sebeple et yemeyen Uygurların savaşçılık özelliklerini yitirdiklerini de tarih kitapları yazmaktadır. Yerleşik hayata geçmemiz ve kılıç marifetiyle aldığımız toprakların kültür çeşnisiyle harmanlanmamız bize başka hiçbir millete nasip olmayan bir yemek mozağine sahip olma fırsatı vermiştir. Bizim medeniyetimiz yaprak sarmasıyla büryan kebabını aynı potada eritmeyi başarmış bir medeniyettir. Her ne kadar yemek için yaşamayıp yaşamak için yemeyi şiar edinsek de salt karın doyurmak için yemek yemeyi abesle iştigal görürüz. Yazıya dökülmemekle birlikte damak tadı olarak ifade ettiğimiz mefhumun hepimizin hayatına sirayet etmiş bir yanı vardır. Bekarlarımıza “Düğünün ne zaman” diye sorulmaz mesela. “Keşkeğini ne zaman yiyeceğiz” denir. Hoşlanılmayan biri için “Tez elden helvasını yemek nasip olsun” temennisinde bulunulur. Hasta denilince aklımıza tavuk çorbası bayram denilince baklava gelir hatırımıza. Dede Korkut’un Boğaç Han hikayesinde ak çadır, kızıl çadır ve kara çadıra buyur edilenlere ikram edilenlerde bu vecihledir. Çorbası Ezo Gelin’in hatırasını yaşatmaya devam etmektedir. Yemeğin tadından ziyade sofranın genişliği ve nimeti paylaşmak esastır bizler için. Şifayı leziz yemeklerimizden umduğumuz gibi sosyalleşmenin ve hemhal olmanın yolunu da sofralarda ararız. Hem bedeni hem de ruhi dürtülerimizin tatminin en keyifli yolu sofralarımızdır.
“BİZLERE DÜŞEN BU GELENEĞİ GELECEK NESİLLERE ULAŞTIRMAKTIR”
Bizler sofralarımız etrafında kenetlenir, birlik oluruz. Bu sebeple global sermayenin yiyecek içecek noktasındaki diktesi diğer milletlere kıyasla bizim üzerimizde çok tesirli olmamıştır. Yemek yerken bile belli bir ahlakı gözeten, Mehmet Ali Bulut’un ifadesiyle “Can Boğazdan Çıkar” anlayışını benimseyen Türk Milleti her alanda olduğu gibi beslenmede de orta yolu ve itidali seçmiş ve bunu en mükemmel hale getirmeyi başarmıştır. Bizlere düşen bu geleneği gelecek nesillere ulaştırmaktır. Türk Mutfağı hem ekolojik hem de kültürel bağlamda sürdürülebilir bir mutfaktır. Mutfakta sebze, meyve ya da et, yiyeceklerin her parçası kullanılır, boşa harcanmaz. İsraf etmemek amacıyla mutfakta her malzeme değerlendirilir. Örneğin kuru ekmek ve yufkayla tirit gibi türlü yemekler hazırlanır. Türk kültüründe yemekler bayram, düğün, sünnet gibi ritüellerle, ritüeller de yemeklerle kuşaktan kuşağa sofranın etrafında aktarılır. Bu bağlamda mutfak kültürü sürdürülebilirdir. Sofra ailenin bir araya geldiği en önemli mekândır. Doğumdan ölüme insanın hayatında önemli olan her geçiş dönemine bir yiyecek veya içecek eşlik eder. Klasik bir Türk sofrasında özellikle akşam yemeklerinde mutlaka bir çorba bulunur. Zeytinyağlı sebze veya zeytinyağlı dolma ve sarma çeşitleri, salata, turşu veya cacık gibi ferahlatıcı lezzetler masada önceden yer alır. Öğünlerde esas yemeği etli veya etsiz sebze veya bakliyat ağırlıklı bir tencere yemeği, dolmalar veya köfte, yahni, kebap gibi kırmızı et veya tavuk yemekleri oluşturur. Ana yemeğe çoğunlukla pirinç ya da bulgur pilavı eşlik eder. Bir Türk sofrası ekmeksiz düşünülemez. Ekmeğin yemek anlamına geldiği kültürümüzde mayalı ve mayasız türlü türlü ekmek çeşitleri vardır. Türk sofrasında kimi yemekler tek başına zengin bir öğünü oluşturur; mantı, su böreği, çiğ köfte gibi. Sofrada yemeğin sonunda meyve veya tatlı sunulması bir âdettir. Özel günlerde, bayramlarda ya da misafir ağırlamalarda yemek çeşitleri çok daha itinalı, çeşitli ve özenli hazırlanır. Geleneksel mutfağımız evlerde annelerimiz ve ninelerimizin, lokantalarda usta aşçılarımızın elinden kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmaktadır. Hızla değişen dünyada Türk Mutfağı’nda gün geçtikçe kaybolan lezzetlere sahip çıkarak yaşatmak, kayıt altına almak, bilgiyi aktarmak ve dönüştürmek Türkiye’nin somut olmayan kültürel mirasının önemli bir parçası olan mutfak kültürümüzün sürdürülebilirliği için çok kıymetlidir. Türk Mutfağı Haftası boyunca, Burdur ilimize özgü yemek ve yiyecekler hazırlanarak ikram edilecek ve kadın girişimci kooperatiflerimiz tarafından da tanıtımları yapılacaktır. Haftanın kültürel mirasımızın yaşatılması, Türk Mutfağının güçlendirilmesi için hayırlı olmasını diliyorum.” Dedi.
TÜRK MUTFAĞI KÖKLÜ VE ÇOK YÖNLÜDÜR
Burdur İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdullah Kılıç, Türk Mutfağı Haftası açılış programında yaptığı konuşmasında; “Türk toplumu yemeklerin çeşitliliği bakımından diğer toplumlara göre farklar göstermektedir. Tarihte yer almaya başladığımız andan itibaren beslenmeye çok önem veren toplumumuzu yeme içme kültürü sosyal hayatta da her zaman önemli bir faktör olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bölgelerin coğrafi yapısı ve iklimini şehrin ekonomik yapısının gelenek ve göreneklerinin inanış ve düşünce şekillerinin yemek kültürüne önemli bir etkileri vardır. Dünyanın en önemli mutfakları arasında yer alan Türk mutfağı yöresel mutfakların kendilerine has özelliklerini de içerisinde barındıran köklü ve çok yönlü olma özelliklerini taşıyan bir mutfak kültürüdür. Küreselleşmenin etkisiyle diğer dünya mutfaklarından etkilenmeler, sağlıksız hazır gıdaların yoğun olarak tüketildiği günümüzde türk mutfak kültürünün ve yöresel tatlarımızın yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması konusunda herkes tarafından yapılması gerekenler bulunmaktadır. Bugün burdur mutfağı denilince aklımıza ilk gelen, burdura gelip de yenilmeden gidilmeyen yemek 2012 yılında coğrafi işaretli ürün olarak da tescil edilen burdur şiş köftesidir. Bunun yanı sıra burdur ile özdeşleşen 300 yıldan fazla geçmişi olan ve 2009 yılında coğrafi işaretli ürün olarak tescil edilen burdur ceviz ezmesi de burdurun önemli tatlı lezzetlerindendir. Karaman ilçemizin cevizi, kişnişi ve karaman rezenesi. Bucak ilçemizin melli inciri ve bucak salepi ile tefenni ilçemizin rezenesi ilimizin coğrafi işaretli ürünleri arasına giren diğer ürünlerdir. Bunlar ilimizde üretilen ürünlerin orjinalliğini korumak için atılan önemli adımlardandır. Ancak bu adımlarla yetinilmemelidir. İlimizde gerek bilinen gerekse tanınmaya muhtaç yemeklerimizi tatlılarımızı yiyeceklerimizi markalaştırarak ürün haline getirerek ilimizin her bölgesinde özellikle turizm yoğunluklu yerlerde restoranlarda konaklama tesislerinde günübirlik tesislerde ve bunlara benzer nezih ortamlarda satış ve sunumlarının yapılması gerekmektedir. Ülkemizde hızla gelişen ve büyüyen gastronomik turizminde burdur ilimizin de hak ettiği payı alabilmesi için özellikle konaklama tesisleri ve restoran işletmecilerimiz ile aşçılarımızın zengin burdur mutfağına ait ürünleri öne çıkarması gerekmektedir.” Dedi.
Mine KAYA