MİLLETVEKİLİ UĞUR, SU YÖNETİMİNİN ÖNEMİNİ DİLE GETİRDİ
Meclis Araştırma Komisyonu için ilk imzayı atmıştı
AK Parti Burdur Milletvekili Yasin Uğur, “Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.365 metreküp olup nüfus artışı ve sanayileşme hızı göz önüne alındığında 2040 yılında bu miktarın yıllık 1.120 metreküpe kadar düşeceği tahmin edilmektedir” dedi
TBMM Genel Kurulunda, küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi, kuraklıkla mücadele ve su kaynaklarının verimli kullanılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. AK Parti Burdur Milletvekili Yasin Uğur, TBMM Genel Kurulunda ülkemizin su ihtiyacının her geçen gün hızla azaldığını işaret ederek, tüm kurumların koordinasyon içinde su yönetimini sağlaması gerektiğini dile getirdi. Doğal Su Kaynaklarının Korunması ve Verimli Kullanılması için Meclis Araştırma önergesi hakkında söz alan Milletvekili Uğur, TBMM Genel Kurulunda şöyle konuştu: “Hepimizin bildiği üzere, su canlı yaşamının sürdürülmesi için en temel ihtiyaçtır. İnsanoğlu binlerce yıldan beri akış gözlemleri, içme-kullanma ve sulama gibi suyun faydalarından yararlanmak ve/veya zararlarından korunmak gibi maksatlarla su ile alakalı çalışmalar yapmış, çeşitli su yapıları inşa etmişlerdir. Suya dair en eski çalışmaların, M.Ö. 3000 ve 2000’li yıllarda, özellikle akarsuların kontrolü ile içme-kullanma suyu temini ve sulamaya yönelik su yapıları olduğu yapılan araştırmalarla da ortaya konmuştur. Yeryüzünde, en geniş alanları kaplayan, bu nedenle dünyamıza “Mavi Küre” adının verilmesine neden olan su, yer yüzeyinde en çok bulunan bir kaynaktır. Maalesef yeryüzünde en çok bulunan bu kaynak içerisinde tüm tatlı suların oranı ise sadece yüzde 2,5’tur. Bütün tatlı su kaynaklarının yaklaşık yüzde 68’i buz ve buzulların içinde hapsedilmiştir. Tatlı suyun diğer yüzde 30’u ise yer altındadır. Nehirler, göller gibi yüzeysel tatlı su kaynakları, dünyadaki toplam suyun yaklaşık yüzde 1’ini oluşturmaktadır. Bu tatlı su miktarı da dünyamızda kıtalar arasında su potansiyeli ve yaşayan nüfus oranına göre dengeli bir dağılım göstermemektedir.
1960 yılında dünya nüfusu 3 milyar iken su kaynaklarının miktarı aynı idi, bu güne geldiğimizde dünya nüfusu 8 milyara yaklaşmış ama dünyadaki su kaynaklarının miktarı gene aynıdır. Ülkelerin gelişmesine paralel olarak kullanılabilir, temiz su kaynaklarına olan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Küresel ısınma neticesinde meydana gelen iklim değişikliği ile birlikte: kuraklık, nüfus artışı, sanayileşme, tarım faaliyetleri ve kişi başı tüketilen su miktarının artmasıyla yaşanan/yaşanacak olan su sıkıntısı, su kaynaklarımızın verimli bir şekilde kullanılmasını, korunmasını ve kirletilmesinin önlenmesi ile birlikte iyileştirilmesi çalışmalarını mecburi kılmaktadır. Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.365 metreküp olup nüfus artışı ve sanayileşme hızı göz önüne alındığında 2040 yılında bu miktarın yıllık 1.120 metreküpe kadar düşeceği tahmin edilmektedir. Bu verilere göre, ülkemiz su stresi altında olan bir ülkedir. Yakın bir gelecekte ülkemizin su kıtlığı yaşayan bir ülke durumuna gelmesi bile muhtemeldir. Bu sebeple, gelecek nesillere temiz su kaynakları bırakılabilmesi için su kaynaklarının sürdürülebilir bir yaklaşımla korunması ve yönetilmesi gerekmektedir. 2000’li yıllardan itibaren gündeme gelmeye başlayan sürdürülebilir su yönetimi kavramı; ekosistemin, toplumun ve gelecek nesillerin bütün taleplerini dikkate alarak, su kaynaklarının havza bazında etkin kullanımlarını sağlayan ve su kaynaklarını etkileyen unsurları kontrol altına alan; envanter, politika geliştirme, kriter ve standart belirleme, planlama, organizasyon, yatırım, izleme, izin verme, denetim ve yaptırım faaliyetlerinin bütününü ifade etmektedir. Yaşam için elzem olan suyun, hem miktar hem de kalite olarak her geçen gün azalması ve kirlenmesi, ülkeleri ulusal su politikalarına bağlı planlamalar yapma, uluslararası su hukuku kurallarını oluşturma ve suya ilişkin çok uluslu teşkilatlar kurma çabasına itmekte ve nihai olarak da her bir ülke için suyun etkin biçimde yönetimini zorunlu hale getirmektedir. İnsan sağlığının, su kaynaklarının, tabii ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, bütün su kaynaklarında iyi su kalitesine ulaşılmasına bağlıdır. Su kaynaklarının kalite sınıflarının ortaya konulabilmesi ve kalitenin iyileştirilmesi için alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi ve etkilerin izlenmesi maksatlarıyla, kimyasal fiziko-kimyasal, biyolojik ve hidromorfolojik kalite unsurlarının belirlenerek bu kalite unsurları çerçevesinde 25 nehir havzasının tamamında sürekli izleme yapılması gerekmektedir.
Ülkemizde Tarım ve Orman Bakanlığınca, miktar ve kaliteyi esas alan, havza bazında planlamaya dayanan, bütüncül bir yaklaşımla su yönetimini ele alınmaktadır. Daha etkin su yönetimi için, su kaynaklarının geliştirilmesi alanında hizmet vermekte olan DSİ’nin yanı sıra, havza bazlı su yönetimi için planların oluşturulması ve takibinin yapılması maksadıyla Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, uluslararası su faaliyetlerin yürütülmesi için de Türkiye Su Enstitüsü çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca, su ile ilgili bütün Bakanlıkların katılımıyla Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu da faaliyetlerine devam etmektedir.
Tarım ve Orman Bakanlığının yanı sıra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yerel yönetimler, kalkınma ajansları ve diğer kurum kuruluşlarca su kaynaklarımızın korunması ve sürdürülebilir yönetimi maksadıyla çalışmalar yürütülmektedir. Ülkemizde, su kalitesi sorunları yaşanan havza ve alt havzalardan başlayarak su kalitesi eylem planları hazırlanmıştır. Bu kapsamda Ergene gibi yıllardır kangren haline gelmiş bir yaraya neşter atarak bu bölgede bir şafak harekatı başlatılmış ve atıksu arıtma tesisleri ve kollektör hatları yapılmış, sanayi tesisleri ıslah edilmiştir. Günümüzde su kaynaklarının kalite ve miktar açısından korunması ve bu kaynakların koruma ve kullanma dengesi içerisinde sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından gerekli tedbirlerin alınması, çevre ve nihayetinde insan sağlığının korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Su kaynaklarında bulunan ve bulunması muhtemel tehlikeli kimyasallar, gerek sucul ekosistem gerekse de biyolojik birikim sebebiyle insan sağlığı üzerinde son derece önemli tahribatlara yol açmaktadır. İnsan ve çevre sağlığının korunması maksadıyla su kaynaklarımızın söz konusu kimyasallar ile kirletilmesinin engellenmesi için yasal ve kurumsal altyapının geliştirilmesi öncelik arz etmektedir. Yapılan çalışmalarla noktasal ve yayılı kaynaklı tehlikeli maddeler belirlenmiş, noktasal kaynaklı kirleticiler için sektörel tehlikeli madde envanteri, yayılı kaynaklı kirleticiler için ise ürün bazlı bitki koruma ürünü envanteri oluşturulmuştur. Ayrıca, söz konusu kirleticiler için alıcı ortam standartları anlamına gelen çevresel kalite standartları geliştirilmiş ve alıcı ortam bazlı deşarj standartlarına geçişte uygulanacak metodolojiye ilişkin öneriler ortaya konulmuştur. Günümüzde su kullanımının sürdürülebilir hale getirilmesi ancak kirletici kaynakların kontrolü ve su kalitesinin iyileştirilmesi sayesinde mümkün olabilmektedir. Evsel ve endüstriyel atık suların arıtılması için teşkil edilen atık su arıtma tesislerinin yapımı Türkiye'de son yıllarda ivme kazanmış olsa dahi ülkemizde arıtma tesisi bulunmayan, iyi işletilmeyen ve revize edilmesi gereken pek çok endüstriyel tesis ve/veya tesisleri ile yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Bu sebeplerle, su kalitesinin korunması ve kalitesinin iyileştirilmesi maksadıyla su kirliliği ile mücadelede ülkemizdeki mevcut yasal, mali ve idari yapının değerlendirilmesi, etkin bir su kalite kontrolü için uygun kurumsal yapının tanımlanması ve kurumlar arası işbirliğinin güçlendirilmesi için gerekli idari düzenlemeler, etkili bir su kalitesi yönetimi için sürdürülebilir finansal mekanizmaların geliştirilmesi, ülkemizin AB Çevre Faslı Su Sektörüne uyum durumunun değerlendirilmesi gibi hususların araştırılması gerekmektedir.
Birçok kurum ve kuruluşun faaliyet alanına giren, teknik, politik ve yanı sıra sosyo-ekonomik birçok hususu da muhteva eden su kirliliği konusu, tecrübe ve bilgilerin paylaşılması ile fikir teatisini de gerektirmektedir.
Bu meyanda ülkemizde kurum ve kuruluşlarca yapılan çalışmaların sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi, somut ve nitelikli çalışmaların ortaya konulabilmesi ve sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi bağlamında kurum ve kuruluşlar arası iş birliğinin sağlanması büyük önem arz etmektedir.
Bu sebeple, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında doğal su kaynaklarının etkin kullanımı ve korunması, su kirliliği ile daha etkin mücadele edebilmek için sorunların ve çözümlerin tespit etmek amacıyla bir meclis araştırmasının açılması milli menfaatlerimiz açısından büyük ehemmiyet taşımaktadır.
İlginiz için hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.”
Meclis Araştırma Komisyonunun kurulmasının ardından hayırlı olmasını dileyen Milletvekili Uğur, “Küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi, kuraklıkla mücadele ve su kaynaklarının verimli kullanılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu kurulması TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Ülkemize ve Milletimize hayırlı olsun” ifadelerini kullandı.
Hayal GİRİŞİM