GAZZE'DEKİ TOPLU MEZARLAR NE ANLATIYOR?
Dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak kabul edilen Gazze, 7 Ekim'den bu yana büyük bir vahşete tanıklık ediyor. Öyle ki dünyanın gözü önünde 2 milyondan fazla insan doğrudan hedef alınıyor, binlerce masum sivil hayatını kaybediyor, zorla göç ettiriliyor, evleri yıkılıyor ve açlığa mahkum ediliyor.
Gazze'de devam eden bu duruma her gün daha da kötü haberler ekleniyor. Son olarak Filistinli yetkililer, Gazze'nin merkezindeki Nasır Hastanesi'nde yer alan bir mezar alanında yaklaşık 400 ceset bulunduğunu açıkladı.
Toplu mezar, İsrail güçlerinin Han Yunus şehrinden çekilmesinden sonra bulundu.
İsrail’in çekildiği bir başka hastane olan Şifa Hastanesi’nden de toplu mezar görüntüleri geldi.
Sağlık Bakanlığı Acil Durum Komitesi Üyesi Mutasım Salah’a göre şu ana kadar 10 ceset bulundu. Ayrıca başka toplu mezarların da kazılmaya başlanacağını duyurdu.
"Şifa Hastanesi'nde ilk toplu mezar, hastanenin ön bahçesinde gömülü 10 cenazenin bulunmasının ardından ortaya çıktı. Bulunan cenazelerin bir kısmı çürümüş durumda, bir kısmı da vücut parçalarından ibaret ve bazı cesetler kadınlara ait."
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Uluslararası Af Örgütü ve diğer uluslararası taraflar Gazze Şeridi'ndeki Nasır ve Şifa hastanelerinde toplu mezarların bulunması sonrasında acil soruşturma çağrısında bulunuyor.
Toplu mezarın uluslararası hukukta bir tanımı bulunmamakla birlikte birçok cesedin bulunduğu yer mezarlık alanı kabul ediliyor ve bölge olası savaş suçlarının oluşumunun izlenmesi açısından önemli görülüyor.
"Soruşturma açılmalı"
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sözcüsü Ravina Shamdasani yaptığı açıklamada, ceset sayısını doğrulamak için soruşturma yapılması gerektiğini ancak "çok sayıda cesedin bulunduğunun açık olduğunu" söyledi.
Shamdasani, "Bazılarının elleri bağlıydı, bu elbette uluslararası insan hakları hukukunun ve uluslararası insancıl hukukun ciddi ihlallerine işaret ediyor ve bu daha fazla soruşturmaya tabi tutulmalı" diye ekledi.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarından sonra Nasır ve Şifa Hastaneleri'nin bulunduğu bölgede toplu mezarlar bulunduğu haberlerinin kendisini “dehşete düşürdüğünü” söyledi.
Uluslararası Af Örgütü Araştırma, Savunuculuk, Politika ve Kampanyalar Direktörü Erika Guevara-Rosas ise kanıtların korunmasının önemine dikkat çekerek, uzman ekiplerin Gazze’ye erişimine izin verilmesi çağrısında bulundu:
“Tüyler ürpertici bir biçimde bu toplu mezarların bulunması, adli tıp uzmanları dahil insan hakları araştırmacılarının işgal altındaki Gazze Şeridi’ne acilen erişimine izin verilmesinin önemini vurguluyor. Herhangi bir uluslararası hukuk ihlalinden hesap sorulmasını güvence altına almak üzere kanıtların korunması ve bağımsız ve tarafsız soruşturmaların yürütülmesi ancak böyle sağlanabilir.”
Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde halihazırda İsrail aleyhine açılan dava görülüyor.
Mahkeme, Filistin topraklarında yargı yetkisine sahip ancak toplu mezarların bulunmasıyla ilgili herhangi bir açıklama yapmadı.
"Ölülere saygı gösterilmeli"
İsrail'in de imzacı olduğu 1949 Cenevre Sözleşmeleri uyarınca, çatışmanın tarafları, cesetlere herhangi bir şekilde müdahale edilmesini önlemek için mümkün olan tüm önlemleri almak zorunda.
Geleneksel uluslararası insancıl hukuk, mezarlara müdahale edilmesinin önlenmesi ve insan kalıntılarının tespit edilerek uygun şekilde defnedilmesini sağlama görevi de dahil olmak üzere, ölülere saygı gösterilmesini talep ediyor.
Yine aynı sözleşmeye göre, savaşan ya da çatışan taraflar ölülere yapılacak her türlü saygısızlığı yasaklıyor. Ayrıca tarafların, çok sayıda ölünün kalıntılarının bulunduğu mezarlık alanlarını korumak için önlemler alması gerekiyor.
Diğer yandan 2002 yılında Batı Şeria'daki Cenin mülteci kampında Filistinlilerin öldürülmesiyle ilgili bir davada İsrail Yüksek Mahkemesi, İsrail Savunma Bakanlığı'nın uluslararası hukuka göre "cesetlerin yerinin belirlenmesi, kimliklerinin tespit edilmesi, taşınması ve gömülmesinden" sorumlu olduğuna karar verdi.
Mahkeme, cesetlerin toplu mezarlara gömülmemesi, Filistin yetkililerine teslim edilmesi gerektiğine hükmetti.
Diğer yandan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Tüzüğü, cesetlere saygısızlık etmeyi veya onlara zarar vermeyi, kişisel haysiyete hakaret olarak yasaklanan bir savaş suçu olarak tanımlıyor.
İsrail ordusu yaptığı açıklamada, Filistin yetkililerinin açıklamalarının "herhangi bir temele dayanmadığını" iddia ediyor.
Tel Aviv, mezarların Filistinliler tarafından kazıldığını ve mezarların İsrail Ordusu operasyonlarından önce tarihlendiğini gösteren görüntüler yayınladığını öne sürüyor.
İsrail ordusu, İsrailli rehineleri arayan güçlerinin, Nasır Hastanesi yakınlarında gömülü cesetleri incelediğini ve daha sonra aynı yere gömdüğünü söylüyor.
Srebrenitsa'da toplu mezarlar delil oldu
Eski Yugoslavya'da toplu mezarlardan cesetlerin çıkarılmasından elde edilen kanıtlar, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde önemli bir rol oynadı. Mahkeme, Bosnalı Sırp güçlerinin yaklaşık 8 bin Müslüman erkek ve çocuğu öldürdüğü 1995 yılındaki Srebrenitsa katliamının soykırım olduğuna karar verdi.
2001 yılında Eski Yugoslavya Özel Mahkemesi tarafından soykırım suçundan mahkum edilen ilk kişi olan Bosnalı Sırp general Radislav Krstic'in davasında hakimler, mezarlardan elde edilen delillerin, yüzlerce kurbanın gözleri bağlı ve elleri arkadan bağlı olarak gömüldüğünü gösterdiğini ortaya çıkardı.
Bu da kurbanların çatışmada ölmedikleri sonucuna varmak için yeterliydi.
Uluslararası Kayıp Kişiler Komitesi, Gazze'ye ilişkin yaptığı açıklamada, "Toplu mezarlar, yaşanan olayların doğruluğunu kanıtlayacak hayati deliller içeriyor. Toplu mezar ihbarlarının yapıldığı yerlerin korunması ve belgelenmesi için derhal harekete geçilmeli" dedi.
1990'lı yıllarda Balkanlar'da yaşanan savaşlarda toplu mezarlara gömülen binlerce kurbanın tespitine yardımcı olan komite, savaş suçu durumunda "bu operasyonların, faillerin adalet önüne çıkarılmasına olanak sağladığını" da belirtti.
Öte yandan toplu mezarların açılması ve cesetlerin yeniden gömülmesi insan kalıntılarına saygısızlık yapılmasına yol açıyorsa, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde dava konusu yapılabilir.
Mahkeme ayrıca, kurbanları toplu mezarlara gömerek suçların örtbas edilmesine dair raporları kullanabilir.
Tıpkı Srebrenitsa’da olduğu gibi Ceza Mahkemesi hakimleri elleri arkadan bağlanan kişilerin öldürüldüğü teyit edilmiş vakaları kullanarak, hayatını kaybedenlerin çatışmaya katılmadıkları sonucuna varabilirler.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ana statüsüne göre gözaltındaki bir kişiyi öldürmek veya yaralamak savaş suçu sayılıyor.
TRT HABER