BURDUR’DA YAŞAYAN TİYATROCU AYTAÇ TOPUZ, TİYATRO SERÜVENİNİ ANLATTI

BURDUR’DA YAŞAYAN TİYATROCU AYTAÇ TOPUZ, TİYATRO SERÜVENİNİ ANLATTI

Melisa Adınısever - Özel Haber

Burdur’da yaşayan tiyatrocu Aytaç Topuz, sanat hayatındaki yolculuğunu Çağdaş Burdur Gazetesi ile paylaştı.

Kendi oyunlarını ve tarzını kendi yöntemleriyle izleyiciyle buluşturan Topuz, profesyonel olarak tiyatroyla ilgilenmeye 13 yıl önce başladığını belirtti.

Tiyatro dünyasının sanat camiasında özel bir yeri olduğunu vurgulayan Topuz, binlerce yıldır var olan bu sanat dalının, müzik, resim ve dans gibi diğer sanat formlarını içerdiğini dile getirdi. Tiyatronun kendisi için en kapsayıcı ve etkili anlatım aracı olduğunu ifade eden Topuz, "Tiyatro benim için anlatmak istediğim şeyleri en iyi şekilde ifade etme yoludur" şeklinde konuştu.

“TİYATROCU SÜREKLİ BİR ŞEYLER ARAŞTIRMAK, ÖĞRENMEK ZORUNDADIR”

Tiyatrocu olmanın özünde sürekli bir araştırma ve öğrenme zorunluluğu olduğunu vurgulayan tiyatrocu, özellikle oyunculuk alanında yoğun antrenman ve hazırlık gerektiğini ifade etti. Topuz konuşmasında; “Tiyatrocu olmanın birçok zorluğu var. Bazı meslektaşlarımız sanki tiyatro dünyanın en zor şeyiymiş gibi davranıyor ama tabii öyle değil. Her mesleğin zorluğu var. Gazetecilerin de zordur, inşaat işçilerinin de zordur. Her mesleğin kendine göre biçimsel zorlukları var. Bizim zorluğumuz biçimsel şeyler açısından sadece şunu söyleyebilirim; Çok çaba gerektiren, çok çalışma gerektiren, çok antrenman gerektiren bir sanat dalı. Özellikle oyunculuk anlamında. Yazarlık kısmı var, dekor kısmı var, kostüm kısmı var, sahne tasarımı, yönetmenlik var. Olaya oyunculuk kısmından bakarsak bol bol antrenman yapmak zorundayız. Bol bol hem bedensel olarak hem zihinsel olarak kendimizi dinç tutmak zorundayız. Özellikle zihinsel olarak tiyatrocu sürekli bir şeyler araştırmak zorundadır, öğrenmek zorundadır. Neden zorundadır diyorum, çünkü oynayacağımız oyun herhangi bir şeyle ilgili olabilir. Mısır mitolojisiyle ilgili de olabilir. Dolayısıyla mısır mitolojisini öğrenmek zorundayız o oyunu oynayabilmek için. Ya da bir psikolojik durumla ilgili oynayacağız o durumu da öğrenmemiz gerekir. Tiyatrocunun her şeyden biraz biraz öğrenmesi gerekir. “ sözlerine yer verdi.

 “SANAT ÜRETEMİYOR HALE GELDİK”

Aytaç Topuz, tiyatro oyuncularının karşılaştığı güvencesizlik sorununa dikkat çekerek, Pandemi döneminde bu güvencesizliği derinlemesine hissettiklerini söyledi. Topuz, özel tiyatroların sigorta yapacak gücünün olmadığını ve bu durumun çözülmesi gerektiğinin altını çizerek; "Kâğıt, kürek, vergi, güvencesizlik gibi konularla uğraşmaktan sanatımızı üretemez hale geldik" dedi. 

 “FARK ETTİM Kİ MUĞLA’DA Kİ ÇOCUK FARKLI ŞEYLERE GÜLÜYOR, BURDUR’DA Kİ ÇOCUK FARKLI ŞEYLERE GÜLÜYOR”

 Kendi deyimiyle "mektepli değil, alaylı" olan Topuz, henüz okula başlamadan önce sahnede anlatma isteğini keşfettiğini, tiyatro yolculuğunun çocukluk yıllarında başlayan bir tutku olduğunu dile getirdi. Topuz konuşmasında; “Ben mektepli değilim, alaylıyım. Yani konservatuar mezunu değilim. Usta çırak ilişkisiyle yetişmiş bir insanım. Bunun başlangıcını ben çocukluğumda yaşadım. Ben henüz daha okula dahi başlamamışken 4-5 yaşlarındayken bir şeyler anlatmayı, anlatmak istemeyi hep sevmişim. Tiyatrocu olmamdaki en büyük etmenin bu olduğunu düşünüyorum. Dinlemeyenlere de sinirleniyormuşum çocukken. Sadece anlatmayı sevmek değil, seyirciyi de kazanma stresi yaşadığım için bu mesleğin temellerinin çocuklukta atıldığını düşünüyorum. Sonrasında bir anaokulunda biliyorsunuz zorunluluk olarak her sene bir gösteri yapılır. Bu bazı çocukları strese sokar. Benim de öyle bir travmam var diyebilirim. Anaokulu gösterisinde sahnedeyken altıma kaçırmıştım. Bu benim için o yaşlarda çok büyük bir utançtı. Sahneden korkmuştum ve kopmuştum da bir dönem Rahat bir mahallede yaşadım. İlkokul üçüncü sınıftayken mahalleden arkadaşlarımın kendi okullarında yaptıkları gösteriden etkilenerek bir gösteri yapalım dedik. Onların kendi okullarında yaptığı şeylerin taklidini hazırlamıştık. Mahallede ara sokağa bir halı sererek ve küçük kâğıtlara bilet yazıp kapı kapı dolaşıp onları insanlara satarak gösteri yaptık. Çocukların böyle bir gösteri yaptığını gören insanlar da desteklediler bu durumu. Hoşlarına gitti. Bu durum benim anlatma isteğimi besledi diyebilirim. Seyircinin ilgisi, mutluluğu, bizi izlerken gösterdikleri reaksiyonlar hepsi çok hoşuma gitmişti o yaştayken.

Daha sonrasında Salda Gençlik Kampları vardı bir dönem. Kamplara hemen her dönem katıldım 18 yaşıma kadar. O dönemlerde kampta bir şeyler yapmak zorunluydu. Ben de tiyatroyu üstlenmiştim. Kamptaki tiyatroların tasarlanmasını sağladım. Bunu da tabii ki bir temelim olmadığı için o dönemlerde izlediğim şeyleri kopyalamış gibi oldum. Tabii mesleki anlamda o dönem bu da beni ilerletmişti. Üniversite döneminde MAKÜ Tiyatro Topluluğu’na katılmıştım. Sonrasında topluluk dağılınca ayrı hareket etmek istedim. Kendim yapabilirim diye düşündüm. Bir tiyatro ekibi kurdum. O zamanlar “Düş Macunu Tiyatro Topluluğu” idi adı. O da olmadı çünkü tecrübesizdim. Ekip yönetmenin ne anlam ifade ettiğini bilmiyordum. Tiyatroyu sadece sevmek bazen yetmiyor. Sonrasında mesleki olarak kırılma noktası da şu oldu. Tam pes etmiştim, ben tiyatrocu olamayacağım demiştim. Bir gece yarısı telefonum çaldı. Önemli biri aramıştı. “Benim bir oyuncuya ihtiyacım var, sen de ilgiliymişsin.” dedi. Beraber çalışmaya başladık. 4 gün içerisinde o oyunu bir şekilde hazırladık. Sahneye çıktığım ilk gün bir sahne kazası geçirdim hatta. Sonrasında Burdur Sanat Tiyatrosu kuruldu. Buranın kendimi daha iyi geliştirebileceğim bir alan olduğunu düşündüm. Çocuk tiyatrosunda bir yıl hiç ara vermeden aynı oyunu oynuyoruz. Bir noktadan sonra bu durum gelişmemi engelliyor. Kazandırdığı birçok şey var tabii. Turnelere çıktığımız için gözlemleme şansım oldu. Fark ettim ki Muğla’da ki çocuk farklı şeylere gülüyor, Burdur’da ki çocuk farklı şeylere gülüyor. 2018 yılından itibaren de tiyatroyu ben devraldım. Şu an hem işletmecisiyim. Hem de Genel Sanat Yönetmeniyim. Aynı zamanda en sevdiğim kısmı oyuncusuyum. Yazarlık da yapmaya çalışıyorum.” ifadelerini kullandı.

 “ÇOK MÜCADELE VERDİM”

Tiyatrocu Topuz sanat yolculuğunu anlatırken ailelerin genç sanatçılara yönelik tutumlarını ve sanatın ekonomik zorluklarıyla mücadelesini şu sözlerle vurguladı; “Ferhan Şensoy’un bile babası hafta sonları yaparsın, sen önce düzgün bir iş bul demiş. Birçok ustanın da derdi bu. Ben de aynı şeyi yaşadım. Bu durumda aileleri suçlamanın basite kaçmak olduğunu düşünüyorum. Çünkü ailelerin kaygısı var evlatları hakkında. Onlar daha rahat yaşasınlar, ekonomik kaygıları olmasın, hayatlarını daha iyi sürdürebilsinler diye düşündükleri için korkuyorlar. Annem ve babam emekli olduktan sonra resim yapmaya başladı. Sanata uzak insanlar değiller bakıldığında ama çok karşı çıktılar başta. Çok mücadele verdim. Özellikle mesleğe ilk başladığım dönem para kazanmıyordum. Burası yeni kurulmuştu, başka şehirden gelen kurucuların burada geçinmeye ihtiyacı vardı. Buranın var olabilmesi için onların önce kiralarını ödeyebilmeleri, kendi hayatlarını devam ettirebilmeleri gerekiyordu. Dolayısıyla benim Burdur Sanat Tiyatrosu’ndan para kazanmaya başlamam birkaç yıl sonra gerçekleşmeye başladı. Ben bu süreçte inat ettim, geceleri çorbacıda çalışıyordum. Paramı oradan çıkarıyordum. Biraz uyuyordum sonra gelip tiyatroda çalışıyordum. Sonuç itibariyle aileleri de anlamak gerekir. Bizim güvencesiz bir alanda olmamız, yeteri kadar desteklenmeyen bir alanda olmamız nedeniyle çocuklara baskı kuruyorlar tiyatro konusunda. Her şeyin özü bir tiyatro yasasına ihtiyacımız var.”

 “HERKESİN TİYATRO İZLEMEYE İHTİYACI VE HAKKI VAR”

Aytaç Topuz, Tiyatrocu ve Burdur Sanat Tiyatrosu'nun misyonu hakkında şunları belirtti:

“Burdur Sanat Tiyatrosu’nun misyonu, Burdur genelinde tiyatro kültürünü önce bir oluşturmak çünkü pek oluşmuş bir durumda değil. Sonra derinleştirmek ve kapsamını genişletmek istiyoruz aslında. Bunun için köylere de gitmek istiyoruz. Köylerdeki, ilçelerdeki insanların da tiyatro izlemeye hakkı ve ihtiyaçları var.”

 “TİYATRO KARNIMI DOYURMAYA BAŞLAYINCA MOTİVE OLDUM”

Aytaç Topuz, kariyerindeki ilk adımı Alican karakteriyle tiyatro sahnesine taşıdığını anlattı. Tiyatro tutkusunu her zaman yanında taşıyan Topuz, zamanla tiyatronun kendisine ekonomik olarak da katkı sağlamaya başladığını ve motive olduğunu şu sözlerle aktardı; “İlk sahneye taşıdığım karakter Alican karakteriydi. Yaramaz bir çocuk canlandırıyordum. Çok gözlemlediğim bir şey olduğu için yaramaz çocuğu canlandırmak benim için zor olmadı. Tiyatroyu her zaman seviyordum. Yavaş yavaş tiyatronun karnımı doyurmaya başladığını bilmek beni çok motive etmişti. Ne kadar biz ticari bakmıyoruz desek de yemek yemek zorundayım. Bir yerde barınmak zorundayım. İnsan gibi yaşamak zorundayım. Bu yüzden ilk karakterim de seyirciden kazandıklarım ve maddi anlamda kazançlarım benim için mesleki anlamda ilk sıçrama olmuştu.”

 “DİJİTAL DÜNYA, TİYATRONUN MUTFAĞINI DEĞERSİZLEŞTİRDİ”

Teknolojiye karşı olmadığını ancak bazı mesleklerin teknoloji tarafından olumsuz etkilenebileceğini ve tiyatronun da bunlardan biri olduğunu söyleyen Topuz, televizyonun insanların evlerinde içerik tüketmeye başlamasıyla bir kırılma yaşandığını dile getirerek; “Dijital anlamda tabii bir üretim olması gerekli. O alanın da biraz denetlenebilir olması lazım. Sansüre tamamen karşıyım. Fakat dijital ortam artık herkesin ulaşabileceği bir yer haline geldiği için işin mutfağı değersizleşmeye başlıyor. İşin bilgisi, çalışma kısmı, kendini hazırlama kısmı, geliştirme kısmı değersizleşmeye başlıyor. Bu açıdan denetlenmesi gerekiyor. Dijital bir şey yapacak insanların o alanda kendini iyi geliştirip yapmaları lazım. Ne yazık ki, ufak bir rezillik yapan, ufak bir komiklik yapan insanlar biraz fazla reaksiyon aldıklarında, takipçileri arttığında bir ünlülük telaşesine giriyorlar ve bu kötü üretimi devam ettiriyorlar. Bunun da geneli etkileyen bir bozulma olduğunu düşünüyorum. Sanatsal anlamda bunun karşılığı tiyatro alanında da var. Sadece dijitalde değil. Tiyatro alanında da bir bozulma var. Kolaya kaçma, kolay yoldan ünlü olma çabası var. Tiyatro eşittir ünlülük gibi bir algı mevcut. Tiyatroyu sinemaya, diziye giden bir basamak olarak görme durumları yaşanıyor. Bu algıları kıracak olan bizleriz. Tiyatro yapanların bu algıları kırması lazım. Daha fazla insana ulaşarak, insanlara bu sanatı olması gerektiği gibi sunarak bunu aşmaya çalışacağız.” dedi.

“PANDEMİ DÖNEMİNDE BİRBİRİMİZE SARILDIK”

Pandemide COVİD-19 salgınıyla başa çıkmanın gerekli bir koşulu olan karantina sürecinde kültür sanat etkinlikleri süreçten en fazla etkilenenler arasında yerini aldı. Kısıtlamalar ve iptallerden dolayı gerçekleştirilemeyen tiyatro oyunları, hem oyuncuları hem de işletmeleri zora soktu. Pandemi döneminin tiyatroya olan etkisini anlatan Aytaç Topuz konuşmasında şunları kaydetti;

 “Pandemi bizim büyük travmamız oldu. Bütün tiyatrolar gibi biz de etkilendik. Devlet bizi kapatmak zorundaydı. Güvencesizlik meselesi orada devreye girdi, işsiz kaldığımızda bu his daha da arttı. Hiçbir gelirimiz yok aksine çokça giderimiz var. Burdur Sanat Tiyatrosu olarak kendimizi kurtarmak için seyircilerimizden destek almaya başladık. Kartlar bastık. Bu kartları insanlara belirli bir ücret karşılığında sattık. Bağımsız şekilde destekleyen de çok oldu. Duygulandığımız anlar oldu. Bir lise öğrencisi biriktirdiği bütün harçlığını bize göndermişti. Bunun dışında Burdur Belediyesi ile temasımız oldu. Belediye bizden üç tane oyun videosu satın aldı. Bunları kendi internet sayfalarında yayınlayarak herkesin izlemesini sağladılar. Bu biraz bizi ekonomik olarak rahatlattı. Tiyatro camiasının genelinde böyle bir can acısı olunca herkes birbirine sarılmaya başladı. Daha önce birbirini çekemeyen, eleştiren tiyatrocular bir araya gelmeye başladı. Birbirimizi kurtarmak zorundaydık. Kadıköy Tiyatroları Platformu bir imza metni yayınladı pandemi döneminde. Devletten beklentimizi içeren bir metindi. Sigorta vergi gibi giderlerimizin devlet tarafından pandemi sürecinde karşılanmasını istedik. Vergi oranlarımızın kalıcı olarak düşürülmesini istedik. Bir tiyatro yasası istedik. 7 tane talepten oluşan bir metindi. Biz de imzaladık. Bu metin tiyatro camiasında o kadar hızla yayıldı ki. Bütün tiyatrocuların sahiplendiği bir şey oldu. Bu sahiplenmeden örgütlenmeye gidilmesi yönünde bir karar alındı. Bölgedeki tiyatro sayısına göre yürütme kurulu sayısı belirlendi. Akdeniz bölgesi seçimi yapılamadı. Çukurova bölgesi ile Burdur, Antalya ve Isparta illerinin birbirinden kopukluğu buna sebep oldu. Seçim yapılamadığı için farklı bir yöntem izlendi. Mevcut yürütme kurulu üyeleri önerilerde bulundu. Benim geçici olarak kurulda olmamı istediler. Burdur’da yaşadığım için çevrem geniş değil. Tiyatrocularla iletişimim zayıf. Meslekte genç biriyim. Neden ben diye düşündüm. Şöyle bir cevap aldım; “Biz bu süreçte iyi bir tiyatrocu değil, iyi mücadele edecek birini arıyoruz.” deyince kabul ettim. O dönemden beri yönetim kurulu üyesiyim. Pandemi döneminde tiyatro yasasına dair bakanlığa bir tohum ekmiş olduk. Bakanlıkta bir tiyatro kurulu oluşması sağlandı bu süreçte. Haklarımızı almak için mücadele ettik.”

“TİYATRO OYUNU DEDİĞİMİZ ŞEY, SAHNELENDİKÇE DEMLENİYOR”

Burdur'un küçük bir şehir olması nedeniyle sanatın icra edilmesinin zorluklarına değinen Aytaç Topuz, burada bir oyunun birkaç kez sahnelenebildiğini ve bu durumun sürekli yeni üretim gerektirdiğine vurgu yaptı. Topuz, bu durumun hem olumlu hem de zorlayıcı yanları olduğunu ifade ederek, "Tiyatro oyunu dediğimiz şey sahneledikçe demlenen bir şeydir. Bir oyunu oynaya oynaya en ideal haline getirebilirsiniz. Ancak küçük şehirlerde bu süreci tam olarak yaşayamıyoruz. Artık oyunlarımız pişmeden, demlenmeden tükenmiş oluyor." ifadelerine yer verdi.

“TİYATROYA BÜTÇE AYIRMAK İNSANLARA ZOR GELİYOR”

Günümüz koşullarında giderlerin katlandığına vurgu yapan Topuz, sanatı seven, tiyatro oyunlarına giden kesimin bile önceliğinin artık değiştiğine değinerek; “Burdur’da tiyatroya düzenli olarak gelen belirli bir kesim var. Birçok insan için ekonomik olarak ciddi bir külfet. Market ihtiyaçlarını, evlerinin giderlerini zar zor denkleştiren bir pozisyona düştü birçok insan son dönemlerde. Ekonomik olarak zor dönemlerden geçiyoruz. Dolayısıyla bir de tiyatroya bütçe ayırmak insanlara zor geliyor. Bunu anlayabiliyoruz. Birçok insanın gelmek isteyipte gelemediğini de düşünüyoruz. Bir taraftan bizim işimiz bu ve geçinmek zorundayız. Bizim tiyatromuzda tiyatrodan geçinen sadece ben varım. Diğer arkadaşlarımız başka işlerle de uğraşıyor. Bu konuda yerel yönetime iş düşüyor. Burdur Belediyesi dönem dönem bizden oyun alıyor, halkla ücretsiz sahneleyebiliyoruz o zaman. Bunun biraz daha artması gerektiğini düşünüyoruz. Şehrin tiyatrolarının desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu olursa Burdur’da tiyatro sayısı da artmış olur.” değerlendirmesinde bulundu.

 “BURDUR’UN TİYATROYA İHTİYACI VAR”

Tiyatrocu Topuz, Burdur'da tiyatroya olan ihtiyacı vurgulayarak Burdur'da yapılan tiyatroların genellikle dışarıdan gelen ve benzer konuları işleyen "piyasa oyunları" olduğunu belirtti. Buradaki insanların kendi sorunlarını işleyen ve duygularına hitap eden oyunlara ihtiyaç duyduklarını ifade etti. Tiyatronun sadece eğlence olmadığını, komedi türündeki oyunlarının bile toplumsal sorunlara dokunmaya çalıştığını ekleyen Topuz, "İnsanları güldürüyoruz ancak her oyunumuzun içeriğinde mutlaka toplumsal bir soruna parmak basmaya çalışıyoruz" dedi.

“ÇANAĞINDA NE VARSA KAŞIĞINA O GELİR”

Aytaç Topuz, tiyatrocu olmanın temelinde okumanın ve edebiyatla haşır neşir olmanın önemine değinerek sözlerini şöyle tamamladı; “Yazmak için okumak gerekiyor. Tiyatrocu olmak için de okumak gerekiyor. Bizim mesleğimizin özünde yatan şey aslında en iyi şekilde okumayla yapabildiğimiz soyutlama kabiliyeti. Tiyatrocu her şeyden biraz biraz bilmek zorundadır. Psikoloji gibi, tarih, felsefe, mitoloji gibi. Çanağında ne varsa kaşığına o gelir. Dolayısıyla sahnedeki performansını kaşık, oynadığın oyunu kavrama potansiyelini de çanak olarak görebiliriz. Çanağı ne kadar doldurursak kaşığımız o kadar lezzetli oluyor.”